ÖĞRETİM DEĞİL EĞİTİM SİSTEMİ
“Anne lütfen ölme!” dedi bir kız, gözleri önünde boynundan kanlar akan bir kadına. “Keşke,” dedi bir anne, “kurşunla öldürselerdi, çok acı çekmiştir kızım.” Bir kadın can havliyle bağırdı: “Ölmek istemiyorum!” Sonra tüm kadınlar bağırdı: “Sıradaki ben olmak istemiyorum!” Bir babanın oğlu kaçırıldı, ona zorla yasak mal ticareti yaptırıldı. Başka bir ailenin oğlu kandırıldı, ona ülkesine karşı hareket etmesi için zor kullanıldı. Bir asker şehit oldu sonra, ülkesindeki insanlar refah içinde yaşasın diye. O askere herkes dua etti, ama son nefesindeki isteğini duymadı kimse, refah içinde yaşamadı kimse; kandırdı, kaçırdı, zarar verdi, katletti ve zulme sustu herkes. Sonra biri çıktı ve “Bu ülkede yaşanmaz!” dedi, “Gidelim bu ülkeden!”
Herkes bilir gündemi; kim kimi kaçırmış, kim kandırmış, kim katletmiş, kim kadına vurmuş, kim öldürmüş onu, kim insanlık yapmış, kim insanlıktan nasibini almamış, kim hayvandan daha beter hale düşmüş? Ancak belki de kimsenin bilmediği, bilmesi imkânsız olmayan ama bilmeyi tercih etmediği o “dağın görünmeyen yüzünün” varlığı kaçınılmaz. Dağın görünmeyen yüzü suçlunun suçunu örten nedenler değil. Bu yüz, suçlunun cezasının verildiği ancak daha fazla suçlunun olmaması için gereken “önlemler”. Herkes yaşanan olaylara bir tepki verebiliyor, evinde otururken haksız kişilere haksızlık sıfatını takabiliyor fakat olay yaşanırken orada olmak fikri dahi herkesi korkutuyor. Zaten yanlış olan bir şeye herkes yanlış diyebiliyor fakat kimse “yanlışı azaltmak ve doğruyu göstermek” için çaba göstermiyor. Bu zor yollara başvurmak yerine şöyle bir çözüm üretiyorlar: “Bu ülkede yaşanmaz, kaçalım!”
Peki bu durumda olan her ülke çözüm yolu aramayıp kaçsaydı, kaçacak yer kalır mıydı? Kaçmak çözüm değil; çözüm, problemin temeline inip o en dipteki sorunu çözmek. O sorun ne mi? Yine herkesin bildiği ama destek görmediği veyahut bir şeyleri değiştirmediği konu; eğitim.
Suç işleyen ve işlemeyen insan arasındaki fark ne? Bir insan neden birini katleder de diğeri katletmez? Biri neden duygularına hâkim olabilir de diğeri olamaz? Bir insan neden insanlıktan çıkabilirken bir diğeri insanlığını geliştirip faydalı olmaya çalışır? Çünkü bir insan bilmez, diğeri bilir. Bir insan eğitilmez, diğeri eğitilir. İşte tüm fani olayların temelinde bu sebep yatıyor; eğitilmiş olmak ve eğitilmemiş olmak. Gerçekten suç oranlarına, istatistiklere baktığımızda ayan beyan ortadadır ki eğitim seviyesi ve suçlu oranı birbirini son derece fazla etkilemektedir.
Şimdi can alıcı o noktaya gelelim: Eğitimden kasıt nedir? Bizim ülkemizde de çok okul var, üniversite var, üstelik bu eğitimlerin masraflarını da devlet karşılıyor! Nasıl eğitimi ücretli olan bir ülke bizden daha refah sahibi olabilir? Nasıl bizim eğitim sistemimizin kalitesi yüzlerce ülke içinde en sonlara düşebilir? Şöyle; eğer eğitim sistemi adını verdiğimiz şeyi “öğretim sistemi” gibi uygularsak, eğitmeyi hep en sona saklayıp “öğretmek üstüne öğretmek” yöntemini benimsersek, aynı kanunlarda yaptığımız gibi söylediğimizle uyguladığımız şeyi bir tutmazsak bu dediklerimin hepsini olası hale getirmiş oluruz. İşte bu kadar basit (!)
Mustafa Kemal Atatürk, “Bütün ümidim gençliktedir!” sözleriyle bu ülkeyi “kaçmak değil kalmak isteyeceğimiz bir ülke” haline getirmemizi istemiştir belki de. Elbette eleştirmek, yargılamak hakkımız. Fakat tek yapmamız gereken de bu değil. Bir şeyleri değiştirmek, belki de insanları eğitebilmek, hatta suç oranlarını azaltmak bizim elimizde. İmkânsız hiçbir şey olmadığı gibi, eğitim sistemimizi güçlendirmek, gerçek bir eğitim sistemi haline getirmek yine biz gençlerin elinde. Suç işleyen, hatta kimi zaman insanlıktan çıkanlara hakaret etmek ve suçlamak, yetinebileceğimiz bir tepki türü değil. Farkındalık oluşturmak için önce kendimizi geliştirip sonra çevreye bu kazanımlarımızı katmak, bunun için çabalamak, sonucunda ise ülkemizi yaşanabilir hale getirmek yine bizim elimizde…
Peki eğitim nasıl gerçek bir eğitim olur? Başka ülkelerin sistemlerinin bizimkinden farkı ne? En önemlisi, bir çocuğun eğitiminin ailede başladığı, hepimizin bildiği üzere. Ailenin eğitim vermediği bir çocuktan kendi kendini eğitmesi veya okuldan aldığı eğitimle yetinmesi beklenemez. Öyleyse önce anne ve baba olmanın eğitiminden bahsetmeliyiz. Eğitimli anne baba, eğitimli çocuk yetiştirir. O halde okullardaki dersler sadece bilim üzerine değil, insanlık üzerine de olmalı; sadece küçük çocukların değil, her yaşta öğrencinin yetiştirildiği okullardan bahsedilmeli.
Kalan eğitimini ise okullardan almalıdır çocuk; gerçek bir eğitimi… Bir röportajda küçük bir çocuk şöyle demişti: “Bize çok şey öğretmeye çalışıyorlar ama biz çok şey öğrenemiyoruz.” Daha küçücükken farkında olmasa da eğitim sistemimizi özetlemişti o çocuk. Hem bu kadar masum hem de bu kadar haklı bir cümle kurabilmişti.
Finlandiya ülkesinin eğitim sisteminin kalitesi dünya çapında biliniyor ve hatta örnek alınıyor. Ülkede eğitim sistemini yakından incelemek için bir okulda yapılan röportajda 1. sınıf öğretmeni Krista Kiuru, “Ev ödevi yapmıyorlar çünkü çocuk olmak, genç olmak ve hayatın tadını çıkarabilmek için daha fazla zamana ihtiyaçları var.” diyor. Yine 1. sınıf öğretmenlerinden Anna Hart’a şöyle bir soru yöneltiliyor: “Demek ev ödevi yok. Peki ya tek istedikleri bir ağaca tırmanmaksa?” Anna Hart gülüyor ve şöyle cevap veriyor: “O halde tırmansınlar, böylece bir ağaca tırmanmayı öğrenmiş olurlar. Bunun sonucunda ağaca tırmanırken farklı tür böcekleri görürler ve ertesi gün gördüklerini bana anlatırlar.” Yine aynı öğretmen çocukların haftada sadece yirmi saat okulda olduklarını ve bu saatlere yemek saatlerinin de dahil olduğunu söylüyor. Böyle bir okula gitmek için kim itiraz eder ki?
Röportajın devamında okulun bu kez müdürüne sorular soruluyor: “Peki onlara nasıl bir şey öğretiyorsunuz, bir şeyi yapmalarını nasıl sağlıyorsunuz?” Müdür Leena Liusvaara: “Beyninizin arada sırada dinlenmesi gerekir. Sürekli olarak sadece çalışır, çalışır ve çalışırsanız artık öğrenemez olursunuz. Bunu uzun süre devam ettirmek faydasızdır.” diye cevap veriyor.
Finlandiya’da öğrenciler batıdaki okulların en az öğretim süresine sahip okullarda okuyor. Bu niteliklerin hepsi bu ülkedeki öğrencilerin çok az şey öğrendiği yönünde akılda bir ön yargı oluşturabilir. Hatta olumsuz eleştiriler yapılmasına dahi neden olabilir. Ancak gerek yapılan araştırmalar gerek bu ülkenin eğitim sisteminin ününü duyurduğundan da anlaşılacağı üzere bu kadar az bir sürede çoğu ülkedeki öğrencilerden daha iyi iş çıkarıyorlar. Buradaki eğitim sistemi o kadar öğrenci odaklı işliyor ki, oyun alanı gibi öğrencileri ilgilendiren bir alanın düzenlenmesinde mimarlar öğrencilerle bizzat görüşüp fikirlerini alıyorlar. En önemlisi aldıkları bu fikirleri uyguluyorlar ve çocuklar için gerçekten istedikleri bir ortam oluşturuyorlar.
Finlandiya’da bir matematik öğretmenine öğrencilerden beklentisi sorulduğunda ilk sözü “matematik öğrenmeleri” değil, “mutlu olmaları, kendilerine ve çevrelerine saygı duymaları” oluyor. Öğretmenler röportajdaki sorulara verdikleri yanıtlardan sonra karşılaştıkları değişik tepkilerden sonra “Çevrede okulun dışında çok daha fazla hayat var, okul hayatlarını kapsarsa büyüyüp insan olmaya nasıl zaman bulacaklar?” diye soruyor. İşte bir öğretmenin “eğitmen” olduğunu ispatlayan o düşünüş biçimiyle kurulan, öğrencisine katması gereken o kutsal şeyin farkında olduğunu gösteren bu cümle eğitmenin ne demek olduğunu gözler önüne seriyor. Bir öğrencinin fizik, kimya, matematikten önce asıl zaman vermesi gereken şeyi anlatıyor: Büyüyüp insan olmak…
Eğitim sisteminin önemsendiği ve bu alan için çaba gösterildiği ülkelerden sadece Finlandiya ülkesini ele alsak da aslında birçok gelişmiş ülkede eğitim sistemi bunun benzeri şekilde işlemekte ve “gerçek anlamda eğitimden” söz edilmektedir. Burada en önemli farklılık ise fark edildiği üzere eğitmenler yani “öğretmenler”. Öğretmenler eğitim sisteminin neredeyse tamamını oluşturmaktayken mesleğini hakkıyla icra eden öğretmenleri dışarda tutarak söyleyebiliriz ki ülkemizde öğretmenlik, “sınav odaklı eğitim sistemimiz” sayesinde (!) puanı belli başlı üniversite bölümlerine yetmeyen öğrencilerin tercih ettiği bir bölüm haline geldi. Bunun sonuçları olarak da öğretmenlik mesleğine saygınlık düştü ve bir insanın eğitiminde yok sayılamayacak bir yeri olan öğretmenler, para kazanmak için okula giden meslek grupları halini aldı. İşte bu acı gerçekler, insanımızın eğitiminde büyük sorunlar açtı ve bu sorunlar su üstüne çıkarıldığında suyun altındaki nedenler kimsenin gözüne batmadı. İşte o görünmeyen nedenleri görmek, bunu düzeltmek ve belki de yok etmek bizim elimizde. Her geçen yıl artan cinayetleri, gaspları, insanlık dışı suçları engellemek; bu ülkeyi kaçılacak değil kalınacak bir yurt haline getirmek bizim elimizde. Bu ülke ve geleceği gençlerin umutsuzluklarında değil, ışık dolu yüreklerinde!
Şahane bir yazı Dila hanım. Tebrik ederim. Başarılarınız daim olsun inş.
Çok teşekkür ediyorum, inşallah 🙂
Çok haklı bir noktaya tüm derinliğiyle parmak basmışsınız Dila Hanım. Okurken ne kadar haklı öneriler ve gözlemler demekten kendimi alamadım bir sonraki yazınızı iple çekiyorum. Saygılarla.
Teşekkür ediyorum, inşallah çok daha iyileriyle…
Tebrik ederim Dilacığım, gayet başarılı bir yazı olmuş. Aklım son satırlardaki: “Öğretmenler para kazanmak için okula giden meslek grupları halini aldı” cümlesine dalıp gitti..
Bir şeyler aktarabildiysem ne mutlu 🙂 Teşekkür ederim.