Politikanın Kurbanı: Köy Enstitüleri
Yıl 1930..Yeni kurulmuş bir devlet,savaştan yorgun çıkmış bir halk.. Dönemin karanlık çağları diyebileceğimiz hatta okuma yazma bile bilmeyen nüfusun büyük çoğunluğunun, gün yüzüne çıkarılması yine kendi dilinden anlayan,ortak sorunları bulunan köylü kimseler olacaktır.Bu girişimin en büyük kurucusu ve destekçisi,yine köylü aileden gelen,o dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel..Ülkenin çağdaşlaşması ve kalkınması için en güçlü silahın eğitim olduğu aşikârdır.Projeye başlanılmadan önce derin bir köy araştırması yapılarak okur-yazar kesim artması ve her köyde her türden meslek olması için gerekli plan oluşturuldu.Fakat bu ilk girişim olduğu için planın çok zor gerçekleşebileceği herkes tarafından biliniyordu.Tonguç, okur-yazar öğrencileri zor da olsa bularak onları kısa süreli bir kursa göndererek kendi okullarında meslek eğitiminin devamları için Köy Enstitüleri’nin temellerinin atılması sağladı.İlk uygulamanın başarılı olmasının ardından gerekli kanunlar çıkarılarak eğitime destek kurslarının açılması sağlandı.Bu kurslara sadece köydeki gençler kabul edilmiş ve eğitim sonunda görev süreleri 20 yıl olarak belirlenmiştir.Süre dolmadan ayrılmak isteyenler için bir miktar tazminat ödemesi öngörülmüştür.Bu uygulama da eğitimin verimli ve devamlı şekilde süregelmesini sağlamıştır.Eğitilen bu öğrencilerin köylerine ne denli değişim yaptığını tahmin etmek zor olmasa gerek.Öğrenciler her güne sabah spor niyetine halk oyunları ile başladılar.Kendi pişirdikleri ekmeklerle kahvaltı yaptıktan sonra İstiklal Marşı’nı okudular.Çocuklar, okuma saatlerinde dünya klasiklerini okudular.(Her öğrenci 1 yıl içerisinde 25 eser okumak zorundaydı.)Bu enstitü de öğrenciler ezberci eğitimle değil de daha çok uygulamalı öğreniyordu her şeyi.Tarımı ekerek,inşaatı bina dikerek,matematiği hayata geçirerek;hakkı aramanın,eleştirmenin seviyeli yapılmasını ve ayrımcılık yapılmamasına kadar her şeyi birebir öğreniyorlardı.Bu denli yetiştirilen çocuklar için bir nevi 10 parmağında 10 marifet deyimini kullanabiliriz.
1940’lı yıllarda Anadolu’nun en ücra köşelerinde saz çalmayı bilen, dünya klasiklerini okuyan bir nesil yetişiyordu.Ataturk’ün “Köylü milletin efendisidir.” sözü hayata geçmeye başlamıştı.Tabii ki Köy Enstitüleri siyasal çıkarlara kurban edilinceye kadar…
Toplumun bu denli bilinçlenmesi bazı kesimlerde rahatsızlık uyandırdı.Çünkü köy ağalarının rahatı,saltanatı sallanmaya başlamıştı.En önemlisi köylü kendi ihtiyacını kendi karşılamaya başlamıştı.Köyün gelişmesine karşı koymak isteyen bu saltanat keyfi düşkünler ” Erkek kız aynı yerde okuyor,eğitim değil fuhuş yuvası ..” gibi iftiralar atarak halkı tekrar yobazlaşmaya davet ediyordu.Onlara göre komünizm yuvasıydı bu enstitüler..
Siyasal çıkarlar uğruna bu enstitüler kurulma amacından uzaklaştı.Önce okuma-tartışma saatleri kaldırıldı sonra dünya klasikleri okumak yasaklandı.Daha sonra bu enstitüler kapatıldı yerine İmam Hatipler açılmaya başlandı.Köy Enstitüleri kısacık ömründe sayısız sanatçı,şair,aydın kesim yetiştirdi.Bunun bir örneği de Talip Apaydın..
Bu enstitülerin kapatılmasıyla tamamen geleceğimizle oynandı demek yerindedir.Hâlâ köy okulu olmayan,alfabeyi bile bilmeyen bir kesim her zaman var ve var olacaktır.Kapatılan bu enstitüler belki de Atatürk’ün sözünü doğrulayacaktı, köylü milletin efendisi olacaktı..
“Köy Enstitülerinin kurulduğu yerlere birer meçhul öğretmen anıtı dikilmeli ve her kuruluş günlerinde (17 Nisan) saygı duruşunda bulunmalıyız.”
UĞUR MUMCU
İyi ki doğdunuz Köy Enstitüleri, iyi ki var oldunuz…