Anthony Burgess– Otomatik Portakal
Kitabın İsmi: Otomatik Portakal
Kitabın Yazarı: Anthony Burgess
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Tür: Roman
Sayfa Sayısı: 171
Çeviren: Aziz Üstel
Arka Kapak: Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex… Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “iyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve “çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.”
– Anthony Burgess –
Yazarın Hayatı: Bilinen adıyla Anthony Burgess (25 Şubat 1917 – 22 Kasım 1993), İngiliz roman yazarı, şair, besteci, eleştirmen, dil bilimci ve çevirmendir. 1959 yılında Burgess’a ameliyat edilemez bir beyin tümörü tanısı kondu ve bir yıldan az ömür biçildi. İlk karısı Lynne’in geçimini sağlamaya kararlı olan Burgess 12 ay içinde beş buçuk roman yazdıktan sonra teşhisin yanlış olduğu anlaşıldı. Ne var ki artık tanınan bir yazar olmuştu. 50’den fazla roman ve kitap yazdı.
Tahlil: ‘Besbelli televizyon seyrediyordu insanlar sıcacık odalarında; güven içinde. Bu gece tüm dünya yurttaşları aynı programı izleyecekler enayi kutusunda. Uzayda dolaşıp duran bir verici, sinyalleri toplayıp dağıtacak. Genellikle bu kutunun başında oturup öz yaşamlarını yitirerek başkalarınınkilere musallat olanlar orta yaşlı, burjuva sınıfındandır. Onların asalaklığından bıktım artık bıktım…’
Kitabın geneline baktığımızda ana karakterimizi ‘Suçluları Yeniden Topluma Kazandırma’ projesiyle kişilikleri düzeltilmeye çalışılmaktadır. Aslında burada bahsetmek istediğim Kant’ın ahlak anlayışıdır. İnsan akıl ile istediğini istemediğinden ayırır ve davranışları arasında seçim yapabilmektedir. İstemek veya istememek akılla ilgilidir. Aklın müdahalesi varsa seçim vardır. İnsanın seçimi, pratik aklın ürünü olduğu zaman iradenin tamamen hür olduğu söylenebilir. Otomatik Portakal da ise bu projeyle Alex’i sadece iyilik yapmakla görevli küçücük bir makine haline getirmektedirler. Buna göre müzik, cinsel ilişki, edebiyat ve her türlü sanat dinlendirici, zevk verici değil de acı çektirici bir etken haline getirmektedirler. Kitapta Çarmıha birini germektense kendini gerdirmeyi yeğleyen, tokat yediğinde öbür yanağını çevirmesini bilen, bir sineği bile öldürmekten acı duyan iyi yürekli, dinine bağlı bir birey yaparak Alex’in elinden seçim hakkını almak istiyorlardır. Özgür irade olmadan, sorumluluk, suç ve ceza kavramlarından da söz edilemez. Sorumluluk, suç ve ceza kavramları özgür iradeyi varsaymak zorundadır. Kitapta bu proje ile özgür iradeyi yok saymışlardır.
Ana kahramanın yakalanması sonucunda aslında günümüz toplumunda da hala problem olan bir şey gün yüzüne çıkıyor: Hapishaneler. Küçücük bir delikte birbirleriyle iç içe insanlık dışı bir yaşam sürerek hayatlarına devam ediyorlar. Amaç ‘topluma kazandırmak’ olsa da oradaki diğer mahkûmlarla yeniden suç işliyor.
Son olarak kitapta ‘sigara’ kelimesi yerine kanser, ‘göğüs’ kelimesi yerine güğüm diyerek aslında sözcüklerin kahramanlara çağrıştırdığı kelimeleri kullanmaktadır. Sigaranın kanser yapma ihtimali olduğundan tütün ürünlere kanser diyerek, meme ya da göğüs süt verdiğinden güğüm demeyi tercih etmişlerdir.
KİTABIN ÖZETİ
On beş yaşında bir çocuk olan Alex ve çetesi, içlerindeki şiddet eğilimlerini geceleri dışarı çıkarmaktadırlar. “Neden “iyiliğin kökenini” incelemezler, araştırmazlar?” Eğer serseriler kötülük yapıyorsa bu onların tercihidir. Ben kötülüğü yeğleyenler arasındayım.” Diyen Alex kötü olmayı tercih etmektedir. Bir gece arkadaşlarıyla “Otomatik Portakal” adlı bir roman yazmakta olan bir yazarın evine de girip evi dağıtırlar. Ortalığı kırıp dökerler ve yazarın karısının da ırzına geçerler. Aralarında birinin öncü olması, buyruk veren olması gerektiğini düşünen Alex, bir gün arkadaşlarıyla kavga eder ve arkadaşları onu tuzağa çeker. Yaşlı bir kadının kediler ile dolu evine girmek isterler ve Alex arkadaşlarına gücünü ispat edebilmek için tek başına girmek ister. Yaşlı kadın Alex’e direnir ve orada ölür. Sonunda polis tarafından yakalanarak hapishaneye gönderilirler. Çete üyeleri “Suçluları Yeniden Topluma Kazandırma” projesi sebebiyle “Ludavico” adlı bir laboratuvar çalışmasına tabi tutularak kişilikleri düzeltilmek istenmiştir. Alex ve çetesi bu çalışmanın kobayı seçilmiştir. Bu çalışmanın seanslarında Alex’e, şiddet dolu filmleri izlettirilip işkenceye maruz bırakılıp acılar çektirirler. En sonunda Alex aklından kötülük geçtiği anda kusacak ve acılar çekecek hale getirilir. Bu yöntemle tedavi edilen Alex artık kötülüğü düşünmeyecek hale gelmiş olur. Böylece kişiliği değişen Alex, bir kuklaya dönüşmüştür. Artık en çok sevdiği Beethoven’den ve müzikten de olmuştur. Fakat tedavi sonrasında kayıtlara iyileşmiş olduğu yazılıp salıverilir. Alex evine döndüğünde babasının odasına bir kiracı aldığını görmüş ve artık evsiz de kalmıştır. Arkadaşları ise polis olmuştur fakat bu kez de polislerin şiddet yaptığını izlemektedir. Onların elinden kurtulan Alex’ “Otomatik Portakal” yazarının evine kadar gider. Alex’in hikâyesini duyan yazar onu evine alır ve bu yöntemin insanlık dışı bir uygulama olduğunu kanıtlamak için harekete geçer. Ancak Alex bu kez de başka bir kesim tarafından başka bir amaçla kullanılmaktadır.
KİTAP YORUMUM
Öncelikle benim düşüncüme göre kitap insanda çok karamsar hisler oluşturuyor. Ana karakter ve arkadaşları kadınlara sarkıntılık ediyor hatta tecavüz ediyorlar. Yolda gördükleri yaşlılara eziyet ediyor ve paralarını alıyorlar. Kitapta bu kısımların betimlemesinin güzel olması sebebiyle bende karamsar hisler oluşturduğunu düşünüyorum. Bu durum ise yazarımızın ne kadar yetenekli olduğunu gösteriyor. Kitabın hem ceza hukuku alanına hem de felsefe alanına girmesi insanı düşünmeye yönlendiriyor. Bu konulara ilgi duyan arkadaşlarımın okumasını tavsiye ederim.