Biz bir yolculuğa çıktık.
Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine bağlı bir köy okulunda okuyan çocukların ve onların nezdinde tüm çocukların umuduna bir yolculuk…
Türkiye’nin farklı yerlerinden birçok hukukçu arkadaş, Bir Tutam Hukuk Derneği çatısı altında bir araya gelmiştik. Amacımız sadece kendi alanımızda kendimizi geliştirmekten ibaret değildi; hem kendimize hem tüm insanlara faydalı olacak işler yapmaktı. Bu güzel proje de bu temelde ortaya çıktı. İhtiyacı olan bir okulun kütüphanesini oluşturmak, öğrencilerle sohbet etmek, onlara hukuku ve hukuk fakültesini anlatmak güzel bir fikirdi. Çocukların bilgi edinme ve eğitim haklarını kullanabilmelerine bizlerin de ufak bir katkısının olmasını istedik. Bununla adaletin kollarından biri olacağımıza inandık.
Bu fikir ışığında gereken hazırlıkları yaptık. Okulun belirlenen kırtasiye ve kitap ihtiyaçlarını aldık. Yolculuk için izinlerimizi aldık, tedbirlerimizi aldık. Ve gideceğimiz günü heyecanla bekledik.
O gün gelip çattığında bir cuma akşamı farklı illerden gelen 41 arkadaş yola çıktık. Şanlıurfa’ya vardığımızda bir araya geldik. Birbirimize baktıkça yüzümüz gülüyor, sanki uzun süredir birbirimizi tanıyor gibiydik. İlk defa böyle güzel bir projede yüzyüze tanışmış, bir araya gelmiştik.
Okula gitmek için yola devam ettik. Okula varıp, öğrencilerin otobüsten bizi beklediklerini gördüğümüzde heyecanımız fazlasıyla arttı. Birbirimize bakıyor, ne yapacağımızı bilemiyorduk.
Onların da bize nasıl merakla baktığını, konuşmaya can attığını ama heyecandan dillerinin tutulduğunu nasıl anlatırım bilmiyorum. Bizi kim bilir hangi umutlarla beklediler ?
Okula girdiğimizde etrafımızı saran “Hoşgeldiniz!” nidaları arasında ellerini önünde kavuşturmuş birçok yüz, saygıyla ve büyük bir sevinçle bizi karşıladı. Bize “Hocam” diye hitap ettiler, “Biz sizin ablalarınız, abileriniziz.” desek de onlar bize “Hocam” demekten vazgeçmediler. Onlar böyle dedikçe üstümüzde büyük bir sorumluluk hissettik.
Okulu ve sınıfları gezdik. Elbet duymuşsunuzdur bir köy okulu nasıl olur: Sobalı, küçük, kendi halinde ama kalabalık. Elbette ki eksikleri var. Birkaç öğrenciye, “Okulunuzda başka ne olmasını isterdiniz, eksik gördüğünüz bir şey var mı?” diye sorduğumda, “Biz okulumuzu çok seviyoruz, bir eksiği yok.” diye bir cevap aldım o koca yürekli çocuklardan. Onlarla daha fazla sohbet ettiğimizde anladım ki belki onlara göre okullarında bir eksik yoktu ama hayatlarında olması gereken bazı şeyler eksikti ve hatta olmaması gereken endişeler vardı. Salgın dönemini fırsat bilip çocuklarını okuldan alan aileler vardı. Ve salgın dönemi olmasa bile yine de okuldan alacak aileler vardı. Biri “Olabilirsem doktor olmak istiyorum, çocuk doktoru.” dedi. Olabilirsem diyordu, çünkü ailesi liseye göndermek istemiyor. “Okuyup da ne olacaksın?” diyordu. Bazıları okuldan alındıktan sonra belki de kendinden yaşça çok büyük insanlarla zorla evlendirilecekti.
Öğrencilerle konuşup, biraz dertleştikten sonra öğretmenleriyle tanıştık. Onlar da öğrencileri adına çok mutlu olmuşlar, bizler için birtakım hazırlıklar yapmışlardı. Onlarla vakit geçirirken, arkadaşlarımızın bir kısmı da öğrencilerin kitaplarını hızlıca kütüphanelerine yerleştirdi.
Ve artık vedalaşma vakti gelmişti. Öğrencilerle son kez konuşup onlardan hayallerinin peşinden gitmeleri ve inanmaktan vazgeçmemeleri için söz aldık.
Bu esnada, öğrencilerden birinin “Bir daha gelmeyecekler mi? Neden?” diye öğretmenine sorduğunu duydum. Belli ki vedalaşmak onu çok üzmüştü. Şimdi buradan ona diyorum ki: Geleceğiz. Sizler umut ettikçe biz sizin hep yanınızda olacağız inşallah.
Bu yazıda anlattıklarımı oradaki çocuklar bize tek tek anlattı ve ben de şimdi burada onların sesi olmak adına yazıyorum. Önce kendimi sonra hepimizi o çocukların yaşadığı fırsat eşitsizliği hakkında sorguluyorum. Bu minvalde amacım ailelerini suçlamak değil, kimseyi suçlamak değil. Sesini çıkarmayan, umursamayan herkesi sorumlu hissettirmektir amacım. Çocukken istedikleri halde okutulmayan annelerimizin, babalarımızın kaderini 40-50 yıl sonra çocukların hala yaşamamasıdır.
Bunları, bu yazıyı okuyan sizler mutlaka biliyorsunuzdur zaten. Çok klasikleşmiş yazılanlar gibi gelebilir. Bunları yazmaktaki amacım elimden geldiğince bir yerde yaşanan haksızlığı yazılmış olsa bile, çokça söyleniyor olsa bile tekrar tekrar dile getirmek. İnanıyorum ki ne kadar çok dile getirirsek birileri bir yerlerde daha çok dert edinmeye başlayacaktır.
O çocukların hepsinin birbirinden farklı hayalleri var; birilerine, bir yerlerde, bir şekilde faydalı olabilmek adına hayaller. Bu çocukların hayallerini süsleyen mesleklere, hak ettikleri hayatı yaşamaya ulaşmaları için onların umudu olmak zorundayız. Çocuk yaşlardan onların umutsuzluğa sürüklenmesine bir sebep de biz olmamalıyız.
Birbirimizin kurdu değil, ümidi olmayı seçebiliriz. Umuyoruz ki o çocukların, onların ailelerinin umudu olabilir; öğretmenlerinin çabalarına bir nebze de olsa katkı sağlamış olabiliriz.
Okurken gözlerim doldu, ne kadar güzel bir proje gerçekleştirdiğimizin bir kere daha farkına varmış oldum. Kalemine sağlık Sümeyye..
Teşekkür ederim. Böyle güzel projelerde, aynı güzel duygularla yeniden buluşmak dileğiyle…
Teşekkür ederim, böyle güzel projelerde, böyle güzel duygularla yeniden buluşmak dileğiyle…
Bu tarz olayların çok eskilerde kaldığını zanneder, dizi film senaryolarındaki gerçek dışı dramlar olduğunu düşünürdüm. İyi ki kaleme bunları kaleme aldınız ve bizlerle paylaştınız. Gören gözünüze, hisseden kalbinize, yazan ellerinize sağlık. Sizinle görmüş gibi olduk. Tüm dünya çocukları için daha güzel günler inşâ edebiliriz inşallah.
Bu tarz olayların çok eskilerde kaldığını zanneder, dizi film senaryolarındaki gerçek dışı dramlar olduğunu düşünürdüm. İyi ki bunları kaleme aldınız ve bizlerle paylaştınız. Gören gözünüze, hisseden kalbinize, yazan ellerinize sağlık. Sizinle görmüş gibi olduk. Tüm dünya çocukları için daha güzel günler inşâ edebiliriz inşallah.
İnşallah, ben teşekkür ederim geri dönüşünüz için. Faydalı olabilmişse yazı, ne mutlu bana.