Türk Hukukunda Yeni Bir Norm: Sosyal Medya

 

Hukuk Fakültesi 1. sınıfta bizlere öğretilen normlar hiyerarşisinin günümüz hukukunda geçerli olmadığını biliyor ve görüyoruz.

19 Nisan 1973 tarihinde vefat eden ve normlar hiyerarşisinin fikir temellerini atan Hans Kelsen, ileri görüşlü olsaydı normlar hiyerarşisinin başına anayasayı değil sosyal medyayı koyardı.

Hukuk camiasına baktığımız zaman, bir konu üzerine onlarca farklı görüş beyan edilir. Ancak günümüzde camia, normlar hiyerarşisinin en üstünde sosyal medyanın olduğu konusunda görüş birliği sağlanmış durumda.

Twitter, Facebook ve Instagram sosyal paylaşım sitesi olmaktan uzaklaşmış; hukukun işlevsizliğinden yakınılan bir mecra haline gelmiştir. İnsanlar suç duyurularını Cumhuriyet Savcılıklarına iletmektense sosyal medyada haykırmakta, sosyal medyayı bir nevi Cumhuriyet Savcılığı olarak görmekte. Peki, kamu iradesi bu noktaya nasıl geldi ona bakalım.

Kamu olarak bahsettiğimiz küme; toplum, halk veya millet düşüncesinden çok daha farklı. Kamu, iradesiyle ifadesini sergileyen ve bu doğrultuda icraî sonuç elde eden insan kümesidir. Günümüzde görüyoruz ki yargı, kamunun sesine kulaklarını tıkamış durumda. İster yargının siyasallaşması olarak yorumlansın ister yargının liyakatsizliği. Sonuç olarak kamu kendisini ifade etmek için sosyal medya kanallarını kullanıma yönelmiştir. Ne büyük çelişkidir ki “sosyal” medya dediğimiz alan kamunun hareket alanı hâline gelmiş, birbirinin fark kümesi olan bu iki alan günümüz şartlarında bir bütün halinde harekete mecbur kalmıştır.

Kamunun, daha doğrusu kamuyu oluşturan bireylerin sosyal medya kanalları aracılığıyla adaleti sağlama çabası sosyolojik bir çöküşün simgesidir. Toplumun olağan akışından kendini koparmak ve biraz olsun kafasını dağıtmak isteyen birey, başvurduğu sosyalleşme kanallarında bir çırpınış, bir haykırış ile karşılaştığında kendini süreğen bir mücadele içinde bulur. Vaktin hiçbir parçasının kendisine ait olmadığını hisseden birey vaktini kaybetmesine sebep olan özneleri suçlamaya başlar. Günümüz Türkiye’sinde suçlanan maalesef yargı merci ve mensupları olmuş durumda.

Sosyal medya kanallarının adaleti tesis etme işinde araç olarak kullanılması gün geçtikçe daha büyük bir kitle tarafından benimseniyor. Yalnızca adalet arayışı için değil; geçim sıkıntısı, sağlık sorunları ve daha nice ihtiyaç… Bu durum toplumun devlet güvencesine, hukuk devletine ve yargı gücüne olan inancını iyiden iyiye yitirmesi anlamına geliyor.

Sonuç olarak bizler de normlar hiyerarşisinin en üstünde Anayasa’nın olduğunu biliyor ve buna inanıyoruz. Gelin görün ki teorik olarak kabul edilen bu durum pratik ile örtüşmüyor. Teorikte Anayasa, hiyerarşinin tepesindeyken pratikte sosyal medya en üst konumda bulunuyor. Normlar hiyerarşisinin doğrudan hukukun aktörleri tarafından tarumar edilmesi toplumun yargıya olan inancını ve güvencini zedelemektedir. Alelade söylemlerle tolere edilemeyecek bu durum sonucunda toplum sesini duyurmak için sosyal medya kanallarını kullanmaya mecbur kalmakta. Fakültelerde bizlere öğretilen kaidelerin, usulsüzlüğe başkaldıran toplum dinamizmine karşı ayakta kalamayışı yine bizlerin mahcubiyetiyle sonuçlanmakta.

Unutmayalım, hukuk er ya da geç hakkın yanında yerini bulacaktır.

 

-Furkan YURT

-Muhammed Furkan KIZILATEŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir