MÜLTECİ HAKLARI VE KONUMU
ÖZET
Uluslararası hukukun unsurlarından birisi olan mülteci hukuku insanlık tarihi boyunca gündeme gelmiştir. Toplumların bir arada yaşamaya başlamasıyla birlikte zulüm, şiddet, kargaşa, baskı gibi çeşitli sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Yaşanılan bu sıkıntılar sonucunda toplumlar kitlesel bir şekilde yaşadıkları coğrafyayı değiştirmek zorunda kalmışlardır. Bu insanlık dramına devletler sessiz kalmayıp belirli alanlarda bu insanları korumak amacıyla uluslararası alanlarda çeşitli destekler sağlanmıştır. Bunların başında 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü, mültecilerin uluslararası düzeyde yasal haklara sahip olmasını sağlayan önemli tarihsel gelişmelerin sonucudur. Sözleşme; mülteci tanımını, mültecilerin hakları ve sorumluluklarını belirleyen en temel hukuki belgedir. Bu çalışmamızda yapılan uluslararası sözleşmeler ve protokollerin detaylı bir şekilde incelenmesi yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mülteci, Sığınmacı, İnsan Hakları, 1951 Cenevre Sözleşmesi, Türkiye
GİRİŞ
- ve 2. Dünya Savaşları’ndan sonra birçok insan kendi ülkesini terk ederek başka ülkelere sığınmak durumunda kalmışlardır. Sığındıkları ülkede genellikle siyasi, sosyal, kültürel ve en önemlisi de hukuki açıdan büyük sorunlara yol açmaktadırlar. Sığınmacılık, beraberinde sığınılan devlete, sığınan kişi ve aile üyelerinin beslenme, barınma, eğitim, iş, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel insan haklarını ve insancıl hukuku ilgilendiren problemleri çözme külfeti getirmektedir. Günümüzde ülkemizi örnek verecek olursak şuan Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 24 Şubat 2021 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 10 bin 968 kişi artarak toplam 3 milyon 656 bin 525 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 733 bin 34’ünü (%47,4) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 589 bin 969 kişi. (%70,8). (1) Bu rakamlar sık sık değişmektedir. Oluşan bu milyonlarla ifade edilen kitlesel durum, artık Türkiye-Suriye arasındaki bir sorun olmaktan çıkıp uluslararası bir sorun haline dönüşmüştür. Ayrıca Türkiye’nin uluslararası alandaki yükümlülüklerinin uygunluğunu da değerlendirmeye alınacaktır.
MÜLTECİ KAVRAMI
Konfuçyüs’ün ifade ettiği gibi, “İsimler doğru olmazsa adresler doğru olmaz.”
1951 tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’nin 1/A-2 maddesine göre; “1 Ocak 1951´den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıs” olarak tarif edilmektedir mülteci kavramı.
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolü‘ne göre Mülteci kavramı: ” Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve o ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişilerdir.”
Görüldüğü üzere 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre 1951 tarihinden önce olan olaylar sonucunda ele alınırken mülteci kavramı, bu sınırlandırma 1967’de yapılan Protokol ile ortadan kaldırılmılştır.
Türk Mevzuatı’nda Mülteci Tanımı
Türkiye Cumhuriyeti 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin 1(B)(1) Maddesi gereğince “coğrafi çekince” koyarak sadece Avrupa’dan gelen üçüncü ülke vatandaşlarını mülteci olarak tanımlamaktadır.
30.11.1994 tarih ve 22127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre mülteci;
Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıdır.
Sığınmacı ise;
Irkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıdır.
Doktrinde farklı tanımların olduğuna rastlanmaktadır. Bunların birisinde, “uyruğunda bulunduğu ya da ikamet ettiği devletin ülkesini, çeşitli baskılar ya da ayrımcı yasal kovuşturmalar nedeniyle terk ederek, yabancı bir devletin ülkesine, diplomasi temsilciliği ya da konsolosluk binalarına, savaş gemilerine ya da devlet uçak gemilerine giren ve bu devletin korumasını arayan” kişi olarak tarif edilmiştir.(2) Diğer bir tanıma göre sığınmacı, “vatandaşı bulunduğu ülkeyi din veya ırk ayrımına dayanan sebeplerle ya da ekonomik veya politik görüşleri veya siyasi olaylar sonucu iradesiyle yahut iradesi dışında terk etmek zorunda kalmış ve o ülkenin diplomatik korumasından yararlanamayan kişidir.”(3) Bir başka tanımda “vatandaşı olduğu memlekette vuku bulan siyasi olaylar sebebiyle bu ülkeyi iradesiyle veya zorla terk etmiş ve yeni bir devletin vatandaşlığına geçmemiş ve herhangi bir devletin koruması altında bulunmayan kimse” olarak ifade edilmiştir.(4)
İki tanıma bakıldığı zaman mülteciler, Avrupa’dan gelen yabancılarken sığınmacılar ise Avrupa dışından gelen yabancılar olarak tanımlanmaktadır. Kısacası sığınmacı, mültecilik statüsü incelenene kadar bu süre zarfında kendisine geçici koruma sağlanan kişidir.
Mülteci Kavramının Unsurları
1) Coğrafi ve Tarihi Unsur
1967 protokolü ile 1951 Sözleşmesi’nin getirdiği, 1 Ocak 1951’den önce meydana gelen olaylardaki Avrupalılar için mülteci statüsüne başvurulabileceğine yönelik olan tarihsel (Protokol m.1/2) ve coğrafi ( Protokol m.1/3) sınırlamalar kaldırılmıştır. Bu protokolden sonra coğrafi ve tarihsel sınırlama artık mülteci statüsünün unsurlarını oluşturmamaktadır. Bu kapsamda 1951 tarihli “Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşmesi’ne” ve “1967 New York Protokolü’ne” ilişkin bazı çekinceler getiren Türk yasaları, yalnızca Avrupa’daki olaylar sonucu göç eden kişilere “mülteci” statüsü vermektedir; dolayısıyla Türkiye’deki Suriyeliler mülteci statüsünde değildir.
2) Ülke Dışında Bulunma
1951 Sözleşmesi’nde de belirtildiği üzere, bir kişinin mülteci sayılabilmesi için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunması ve bu ülkenin korumasından yararlanamaması gerekir. Bu bağlamda vatandaşı olduğu ülkenin dışındaki ülkede kendi isteği dışında ve ırk, din, tabiiyet, belli bir toplumsal gruba mensubiyet veya siyasi düşünceleri yüzünden haklı sebeplerle korkması ve kendi ülkesinin korumasından yararlanamaması halinde mülteci olarak kabul edilecektir. Buna karşılık bir kişi saydığımız sebepler oluşmadan kendi isteğiyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunması halinde mülteci olarak kabul edilmeyecektir.(5) Bir kişi saydığımız sebepler yüzünden olsa bile ülke içerisinde yer değiştirmesi halinde de mülteci sayılmayacaktır.(6)
3) Zulme Uğramaktan Haklı Nedenlere Dayalı Korku
Zulüm, haksızlık, işkence, acı verme olarak tanımlanabileceği gibi zulüm sayılan eylemin kasıtlı olması da gerekir. 1951 Sözleşmesi’ne göre zulüm korkusu; ırk, din, tabiiyet, siyasi düşünce ya da belirli bir toplumsal gruba mensubiyet gibi kişiye ve onun siyasal durumuna sıkı sıkıya bağlı temel hak ve özgürlüklere ilişkin nedenlerden kaynaklanabilir.(7) İnsan hakları ihlalleri, sistematik veya mükerrer şekilde verilen ciddi zararlar, öldürme, işkence, fiziksel saldırı, haksız hapis, siyasi veya dini faaliyetlerin hukuk dışı yollardan sınırlandırılması; zulüm biçimlerine örnek olarak sayılabilir.(8)
4) Geri Göndermeme İlkesi
Geri göndermeme ilkesine göre, sığınma talebinde bulunan kişi, yaşamının ve özgürlüğünün tehlike altında olacağı ülkeye geri gönderilemez. Mülteci hukukunda asıl olan, sığınma arayan kişiyi ülkesini terk etmeye zorlayan koşulların mantıklı ve makul gerekçelere dayanması şartıyla, ilgili kişiye uluslararası koruma sağlanması ve bu durumun ulusal koruma temin edilinceye kadar devam etmesidir.(9) 1951 Cenevre Sözleşmesine göre “Taraf Devletler, ülkelerinde yasal olarak bulunan bir mülteciyi, ulusal güvenlik veya kamu düzeni ile ilgili sebepler dışında sınır dışı edemeyeceklerini” düzenlemiştir. (m.32/1) Aynı şekilde “Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyeceklerini” belirtmektedir. (m.33/1) Sözleşmeye göre ” Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümünden yararlanmayı talep edemez.” (m.33/2)
Uluslararası Koruma Statüleri
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Koruma Kanunu’nun (YUKK’un) üçüncü kısmı, “Uluslararası Koruma” başlığını taşımakta ve böylelikle uluslararası koruma çerçevesinde; mülteci, şartlı mülteci, ve ikincil koruma statüleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda sığınma talebinde bulunan kişinin uluslararası koruma statüsü belirlendikten sonra, sığınılan devletin ulusal ve uluslararası yükümlülükleri başlayacak, sığınma talebinde bulunan kişi de bu statüden doğan haklarını sığınılan devlete karşı ileri sürme hakkına sahip olacaktır. Buradaki statü belirleme işleminin kurucu değil bildirici nitelikte bir işlem olduğu kabul edilmektedir.(10)
- a) Mülteci Statüsü
” Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir.“ (YUKK, m.61) Bu bağlamda 1951 Sözleşmesi ve 1994 Yönetmeliği’ndeki “mülteci” tanımını benimseyen YUKK, böylece Türkiye’nin coğrafi sınırlama uygulamasını da sürdürmekte olduğunu görmekteyiz.
- b) Şartlı Mülteci
“Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.“ (YUKK, m.62) Türkiye, bu madde hükmü ile “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle” şeklindeki coğrafi kısıdı, şartlı mülteci statüsünün tanınmasında kullanmıştır.
- c) İkincil Koruma Statüsü
İkincil koruma statüsü, günümüzde devletlerin, insan haklarına yönelen tehditler nedeniyle uluslararası korumaya hak kazanan kişilere yönelik uygulamaları ile yerleşmiştir.
“Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde;
- a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek,
- b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak,
- c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.” (YUKK, m.63)
Bu statüyü düzenleyen maddeye göre, ülkemize gelen yabancılar için iki şart mevcuttur. İlk olarak “mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilmeme” durumudur. İkincisi ise ülkemize gelen yabancının “menşe ülkesi veya ikamet ülkesine gönderildiği takdirde maddede belirtilen üç ihtimal olan bazı olumsuz durumlarla karşılaşma” durumudur. Bu iki şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda yabancıya ikincil koruma statüsü verilir.
- d) Geçici Koruma Statüsü
“ (1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.
(2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.“ (YUKK, m.91) Buna göre geçici koruma, kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara uygulanan bir uluslararası koruma statüsüdür. Yani bireysel olarak gelen yabancılar bu statünün dışındadır.
Mülteciler Konusunda Verilen Bazı AİHM Kararları
-Jabari v. Türkiye (1) davasında, başvurucu İranlı bir kadın olup, evli bir erkekle cinsel ilişkisinin olduğu şüphesiyle İran’da gözaltına alınmıştır. Başvurucu, ailesinin yardımı ile kaçmayı başarmış, Fransa üzerinden Kanada’ya ulaşmak amacıyla İstanbul’dan geçerek Fransa’ya gitmiştir. Ancak, Fransa’da pasaport kontrolünde pasaportunun sahte olduğu anlaşılmış ve İstanbul’a geri gönderilmiştir. Başvurucu, Türkiye’den sınır dışı edilmesi durumunda İran’da taşlanarak öldürülme riski olması sebebiyle sığınma talebinde bulunmuştur. Ancak Türkiye, İstanbul ya da Paris’te sığınma talebinde bulunmadığı ve 1994 Yönetmeliği’nde belirlenen 5 günlük süreyi kaçırdığı için başvuruyu reddetmiş ve Jabari’nin sınır dışı edilmesine karar verilmiştir. Bunun üzerine kişi, BMMYK’ye başvurmuş ve kendisine mülteci statüsü verilmiştir. Sınır dışı edilme riski olması sebebiyle de, AİHM’e başvurarak tedbir kararı alınmasını talep etmiştir. AİHM’de görülen davada, Mahkeme, başvurucu kadının sınır dışı edilmesinin AİHS’nin 3.maddesinin ihlali olacağına karar vermiştir. Jabari davası, 1994 Yönetmeliği’nde belirtilen sığınmacı talebinde bulunmak için verilen 5 günlük sürenin değiştirilmesine sebep olmuş, ancak bu süre 10 güne çıkarılarak hak düşürücü özelliği korunmuştur.
-Saadi v. İtalya (2) davasında da mahkeme işkence riskini göz önünde bulundurmuştur. Dava konusu olayda Tunuslu başvurucu Milano’da yaşamaktadır. Ancak İtalya, başvurucunun uluslararası terörist faaliyetlerinden dolayı Tunus’a geri gönderilmesini istemiştir. Başvurucu, politik sığınma başvurusunda bulunmuş ama başvurusu ulusal güvenlik sebebiyle reddedilmiştir. Ancak geri gönderilmesi durumunda, başvurucunun işkence, insanlık dışı ve kötü muamele ile karşılaşma riski bulunmaktadır. Mahkeme tarafından, bu risk göz önünde bulundurularak, başvurucunun Tunus’a geri gönderilmesinin Sözleşme’nin 3.maddesinin ihlali olacağına karar verilmiştir. Mahkemeye göre bu gibi durumlarda başvurucu güvenli üçüncü ülkeye gönderilmelidir.
Mülteci Statüsünün Sona Ermesine İlişkin Hükümler
Mültecilik, yaşam boyunca verilen bir statü değildir. Kişiye belirli asgari şekilde geçici bir rahatlama sağlar. Bu süreç içinde mülteci olan kişi ya ülkesine geri döner ya kendisine sığınma hakkı tanıyan bir ülkeye yerleşir ya da üçüncü bir ülkede kendine yeni bir hayat arar. Bu ihtimallerden birinin gerçekleşmesi halinde uluslararası koruma ihtiyacı ortadan kalkacak ve kişinin mültecilik statüsü sona erecektir. 1951 Sözleşmesinin 1C fıkrası mülteci statüsünün sona ermesine ilişkin hükümlere göre;
“Bu Sözleşme, 1951 Sözleşmesi’nin (A) bölümündeki hükümlerin kapsamına giren kişiler hakkında aşağıdaki durumlarda uygulanmayacaktır:
1) Vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden kendi isteği ile yeniden yararlanırsa veya;
2) Vatandaşlığını kaybettikten sonra kendi isteği ile yeniden kazanırsa, veya;
3) Yeni bir vatandaşlık kazanmış ve vatandaşlığını aldığı ülkenin himayesinden yararlanıyorsa, veya;
4) Kendi isteği ile terkettiği ya da zulme uğrama korkusu ile dışında kaldığı ülkeye kendi isteği ile tekrar yerleşmek üzere dönmüş ise, veya;
5) Mülteci statüsünün tanınmasıyla neden olan koşullar ortadan kalktığı için, vatandaşı olduğu ülkenin himayesini reddetme durumu kalmamışsa;
6) “Vatansız olup da, mülteci statüsü tanınmasına neden olan koşullar ortadan kalktığı için, daimi ikametinin bulunduğu ülkeye dönebilen bir kimse söz konusu olduğunda…”
SONUÇ
Dünya nüfusunun hızla büyümesi; devletlerin ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda dengelerinin farklılaşmasına yol açmaktadır. Bu değişmelere bağlı olarak ülkeler arasındaki çatışmalar filizlenmiştir. Bu çatışmalarla devletlerin insanlar üzerindeki baskıları giderek artmaktadır. Yapılan bu baskılar sonucunda milyonlarca insan, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmıştır. Yapılan bu yer değişikliği, ülkelerinde mağdur olan insanların, geçici olarak da olsa bir süre refah içinde yaşamak istemeleridir ve yapılan bu hareketlilik sonucunda ulusal ve uluslararası mülteci kavramının doğmasına neden olmaktadır. Bu hareketlilik sırasında özellikle ülkelerin jeopolitik konumları önem taşımaktadır. Bu jeopolitik konumdan dolayı göç edilen ülkelerde de nüfusa bağlı olarak sorunları da beraberinde getirmiştir. Devletler yaşanılan bu sorunlara çözüm bulmak amacıyla çeşitli statüler bulmayı amaçlamışlardır. Tabiki bu sorunları çözmenin de devletlerin ortak çıkarları söz konusu olmaktadır. Devletler bu ortak çıkarlar ışığında protokoller ve sözleşmeler imzalamıştır. Bir sonuca varmak gerekirse mülteci sorununun çözümünün yolu jeopolitik anlamda göç yollarının üzerinde olan ekonomik dengesizliği ortadan kaldırmak ve göç edilen ülkenin içindeki göç olgusunu yaratan koşulların varlığını minimum seviyeye indirmek için hem ulusal hem de uluslararası alanda çalışmalara yoğunluk vermek gerekir.
KAYNAKÇA
İnternet Kaynakları
http://sgdd.org.tr/wp-content/uploads/2017/05/Turkiye-de-Iltica-Sureci.pdf
http://www.multeci.org.tr/wp-content/uploads/2016/12/1994-Yonetmeligi.pdf
Yararlanılan Makale Ve Dergiler
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/1882/19732.pdf
http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2014-1/12.pdf
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/446911
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/648077
https://www.refworld.org/cgi-bin/texis/vtx/rwmain/opendocpdf.pdf?reldoc=y&docid=55fa69054
Alıntılar
(1) https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/
(2) PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara, 2011, s.214.
(3) TEKİNALP, Gülören, Türk Yabancılar Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2003, s.8.
(4) ÇELİKEL, Aysel / GELGEL, Günseli Öztekin, Yabancılar Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2014, s.19.
(5) PLENDER, S.431.
(6) ERGÜVEN / ÖZTURANLI, s.1022.
(7) ODMAN, s.102.
(8) ÇİÇEKLİ, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, s.256.
(9) ODMAN, s.155
(10) ÇİÇEEKLİ, Yabancılar ve Mülteci Hukuku, s.253.
AİHM Kararları
(1) Jabari v. Türkiye, (Başvuru No. 40035/98), Strasbourg, 11 Temmuz 2000.
(2) Saadi v. İtalya, (Başvuru No. 37201/06), Strasbourg, 28 Şubat 2008.