ULUSLARARASI HUKUKTA SOYKIRIM SUÇU
ÖZET
Tarih boyunca insanlar şiddet, zulüm, insanlık dışı suçlar gibi çeşitli durumlara maruz kalmıştır. İnsanların maruz kaldığı bu suçlara karşılık uluslararası toplum, bu durumlarla mücadele edebilmek amacıyla çeşitli faaliyetler yürütmüşlerdir. Yapılan çalışmalar sonucunda 20. yüzyılda uluslararası hukuk çerçevesinde modern çağa özgü olarak “soykırım suçu” kavramını doğurmuştur. Soykırım, Milletlerarası Hukuk çerçevesinde ilk olarak BM Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarih ve 96(1) sayılı kararı ile açıkça suç kabul edilmiş olup, adı anılan kararla ilgili BM Organından “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” hazırlanması istenmiştir. Çalışmamıza gelecek olursak ilk olarak soykırım kavramının kökenini daha sonra soykırım suçunun niteliğini, soykırım suçunun tanımı ve unsurlarını, Türk hukukunda soykırım, Ulusal Adalet Divanı merceğinden soykırım suçu değerlendirmeye alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Soykırım Suçu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Soykırım Suçunun Unsurları
GİRİŞ
Bulunduğumuz zaman diliminde temel hak ve özgürlükler ile insan hakları uluslararası alanda uygulanır hale gelmiştir. Bu evreye gelene kadar insanlık büyük mücadele sarf etmiştir. Bunun yanında yapılan insanlık dışı ihlallerini önlemede maalesef ki hükümetler yeterli çabayı göstermemişlerdir. Bu ihlallerin sonucunda sorumlu olan kişilerin uluslararası arenada ceza mahkemelerinde yargılanmasına neden olmuştur.
Asıl suçumuza gelecek olursak; soykırım, içerisinde sosyolojik ve hukuksal pek çok unsuru içinde barındıran geniş bir yelpazeye benzetilebilir. Aynı zamanda soykırım suçu suçların suçu olarak da kabul edilmektedir. Ayrıca soykırım suçu, uluslararası ceza hukukunun incelediği suçlar içerisinde acımasız, insanlık dışı ve en sinsi suç olarak tanımlayabiliriz. Kartaca’nın MÖ 146’da yakılıp yıkılması, Kudüs’ün MS 72’de yok edilmesi, Haçlı Seferleri, Cengiz Han’ın ve Timurlenk’in seferlerinde sivil halka yaptıkları katliamlar; 30 Yıl Savaşları yani kısacası yazılı tarihin başından beridir insanlığın şahit olduğu pek çok savaş bazı grupların ya tamamen ya da kısmen yok edildikleri birer acı örnekleridir.[1]
Soykırım Kavramının Kökeni ve Doğuşu
Soykırım; ırka, dine, siyasi görüşe veya etnik kökene bağlı özellikleredayanan bir grubun bilerek ve isteyerek, düzenli bir biçimde ortadan kaldırılmasıdır. Başkabir tanıma göre soykırım, bir ulusun kültürel bağlarından koparılması ve yaşam alanlarınınyok edilmesi amaçlanarak anavatanından koparılmasıdır.[2] Aynı zamanda soykırım, değişik zulüm ve imha hareketlerinin birleşimidir. Genel bir tanımla soykırım, bir grubun veya mensuplarının kasıtlı bir biçimde öldürülmesi veya yok edilmesidir. XX. yüzyılın başlarında İnsanlığa Karşı Suçlar ( Crimes Against Humanity) kavramının bir alt sınıflandırılması olarak karşımıza çıkan soykırım (genocide) kavramı; uluslararası hukuk literatüründe ilk kez Antik Yunan’da kabile veya ırk anlamına gelen “genos” ile Latince’de öldürmek manasına gelen “cide” kelimelerinin Raphael Lemkin tarafından bir araya getirilmesi ile kullanılmıştır.[3]
- Dünya Savaşı’nın acılarını bizatihi yaşayan Polonyalı bir Yahudi kökenli ailenin çocuğu olan Lemkin’in büyük çabaları neticesinde, soykırım kavramı insanlığa karşı suçlardan ayrı bir suç olarak sınıflandırılmış ve 11 Aralık 1946 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oy birliğiyle kabul ettiği 96(I) sayılı kararında; “Cinayet nasıl birey olarak insanların yaşam hakkının (right to life) inkarıysa, Soykırım da bütün insan grubunun varoluş hakkının (right of existence) inkarıdır. böylesine bir inkar insanlığın tamir edilemeyecek şekilde vicdanını sarstığı gibi bu insan grublarının insanlığa yaptığı kültürel ve diğer katkıları en büyük bir biçimde zarara uğratır, ayrıca ahlak kanunları ile Birleşmiş Milletlerin ruhuna ve amaçlarına tamamıyla aykırıdır. Irksal, dinsel, siyasal, ve diğer gruplara karşı, bir bütün veya parça olarak işlenmiş pek çok soykırım örnekleri meydana gelmiştir. Soykırım suçunun cezalandırılması uluslararası bir önemdedir.” şeklindeki sonuç bildirgesi ile soykırım kavramı BM nezdinde kabul görmüştür.[4]
Soykırım, Milletlerarası Hukuk(MAH) bağlamında ilk kez BM Genel Kurulu(BMGnK)’nun 11 Aralık 1946 tarih ve 96(I) sayılı kararı ile açıkçasuç kabul edilmiş olup[5], adı geçen karar ile ilgili BM Organından“Soykırım SuçununÖnlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi[6] (SSÖCS)’nin hazırlanması istenmiştir. BMGnK’nun 96(I) kararı gereğince hazırlanan ve 9 Aralık 1948 tarih ve 260 A(III) sayılı BMGnK kararı ile kabul edilmiş olan SSÖCS, soykırımsuçunun vecezalandırılmasının hukuksal temelini oluşturmaktadır. Türkiyesözleşmeye 31 Temmuz 1950 tarihinde katılmıştır.[7]
Ayrıca şunu da belirtmek gerekirse, soykırım nedeniyle cezai sorumluluk milletlerarası hukukun emredici kuralları (jus cogens) arasında kabul edilmektedir.[8] Jus Cogens’in 2 ögesi mevcuttur. Bunlardan ilki bu tür normların toplumun bütününce benimsenmiş olması, diğeri ise bu nitelikte olduğu kabul edilen kurala aykırı hiçbir kural konulmamasıdır.[9] Jus Cogens’e aykırı olarak yapılan veya daha sonra aykırı hale gelen anlaşmalar geçersizdir. Jus Cogens kurallarının düzenlediği haklar, getirdiği yükümlülükler erga omnes etkiye sahiptir[10]; yani herkese karşı ileri sürülebilir. Bunları genel olarak ele aldığımız zaman devletlerin hiçbir akdi yükümlülükleri bulunmasa bile Soykırım Suçunun Yasaklanması ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme ile bağlıdır.
Soykırım Suçunun Tanımı ve Unsurları
- Tanım
“Bu sözleşme bakımından, ulusal etnik, ırksal, veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
- a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
- b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
- c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
- d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
- e) Gruba mensup çocukları zorla başka gruba nakletmek;” (SSÖCS, m.2)
Suçu takip eden üçüncü madde de ise;
“Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:
- a) Soykırımda bulunmak;
- b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;
- c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak;
- d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;
- e) Soykırıma iştirak etmek;” (SSÖCS, m.3)
Soykırım suçunun bu tanımına göre sonradan hazırlanan ve kabul edilen milletlerarası anlaşmalarda ve statülerde çoğu kez değiştirilmeden aynı şekilde kullanılmıştır. Örnek verecek olursak Ruanda, Eski Yugoslavya ve en son olarak da 1998 Roma Konferansı’nda kabul edilen Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nde de aynen benimsenmiştir. “1998’den bu yana soykırıma dair bütün hukuki düzenlemelerde aynı tanım benimsenmiş olup, milletlerarası mahkemeler içtihadında bu tanım yorumlanarak sonuçlara varılmıştır.”[11]
1) Gruplar
Soykırım Sözleşmesi’nde ifade edilen gruplar, etnik, milli, ırki ve dini gruplardır. Sözleşme’nin hazırlık çalışmalarından anlaşılan, sözleşmeyi kaleme alanlar, üyeliğin kalıcı bir şekilde oluştuğu ve doğumla belirlendiği değişmez, sabit nitelikli grupları seçmişler, siyasi, iktisadi gruplar gibi, gruptan çıkmanın kişinin iradesine bağlı olduğu değişken nitelikteki grupları metne dahil etmemişlerdir.[12] Kanımca böyle geniş çerçevede ele alınan bir sözleşmenin ilk eksikliği sözleşmede geçen grup kavramının altında yatmaktadır. Çünkü kültürel, siyasi, ekonomik grupların da soykırım suçunun mağduru olabileceği gibi bu tür gruplara sözleşmede yer verilmemesi sözleşmeyi zayıf ve eksik kılmaktadır. Ayrıca sözleşmenin 1948’de imzalanmış hali ile günümüzdeki koşullara ve dünyadaki değişmelere uyulmadığını görmekteyiz. Sözleşme’nin ikinci bir eksikliği ise soykırım suçunu işleyen kişilerin cezalandırılabilmesi için yetkili bir mekanizmanın düzenlenmemiş olmasıdır. Sözleşme’de yargılama yetkisi ile ilgili olarak şu hüküm verilmiştir:
“Soykırım fiilini veya üçüncü maddede belirtilen fiillerden birini işlediğine dair hakkında suç isnadı bulunan kimseler, suçun işlendiği ülkedeki Devletin yetkili bir mahkemesi veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan Sözleşmeci Devletler bakımından yargılama yetkisine sahip bulunan uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanır.” (SSÖCS, m.6)
2) Gruplara Mensup Kişilerin Grup Olarak İmhası
Soykırım suçunun oluşabilmesi için söz konusu olan, grubun kesinlikle milli, etnik, ırki veya dini bir grubun imha edilmesi gerekiyor. Bireylere karşı yöneltilen fiiller, asıl amaç grup hedef alınarak gerçekleştirilir. Sadece bir veya birden fazla birey değil, grup olarak hedef alınmalıdır.[13] Şunu da belirtmek gerekir; soykırım suçunun olabilmesi için hedef alınan grup üyelerinin sayısının fazla veya çok olmasının önemi bulunmamaktadır. Soykırım suçu sadece bir kişiye yönelik de işlenebilir.
3)Grupların Tamamen veya Kısmen İmhası
Sözleşmede berlirtilen etnik, milli, dini ve ırki gruplarının tamamen yok edilip ortadan kaldırmasını aramamıştır. Belirtilen grupların kısmen de yok edilmesi veya bir sonuca yönelik fiilleri yeterli görmüştür.
SUÇUN UNSURLARI
Milletlerarası ceza hukukunun konusuna giren suçlar, aynı milli olan ceza hukukunun konusuna giren suçlar gibi maddi ve manevi unsurlarıyla incelenir. Soykırım suçu da bahsettiğimiz şekilde ifade edilecektir. Soykırım suçu maddi unsur (actus reus) ve psikolojik unsur (mens rea) olarak ele alınacaktır. Manevi unsur aynı zamanda kast unsurunu da ifade etmektedir. Çünkü sözleşmede sayılan unsurların suç oluşabilmesi için muhakkak özel kast unsurunun bulunması gerekiyor.
- A) Psikolojik Unsur: Mens Rea
Bu suçun en önemli özelliği, soykırım fiilinin ancak özel kastla işlenebilmesidir.[14] Bu özel kast, soykırım suçunu diğer suçlardan ayıran en önemli çizgisidir. Uluslararası Ceza Divanı (UCD) Tüzüğü’ünde suçun manevi unsuru yani mens rea aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:
“Madde 30: Zihni Unsur
- Eğer aksi öngörülmemişse, Divanın yetkisi içindeki suçlardan cezai olarak ancak suçun maddi unsurları kast ve bilgi ile işlenmişse şahıslar sorumlu ve mesul olacaktır.
- Bu maddenin amacıyla ilintili olarak bir şahıs aşağıdaki durumlarda kasıt sahibidir,
- Bir hareketle ilintili olarak eğer o şahıs hareketle ilintili olmayı isterse;
- Bir sonuçla ilintili olarak kişi o sonucu isterse veya olayların doğal akışı içerisinde meydana geleceğinin bilincindeyse;
- Bu maddenin amaçları için, “bilgi” bir durumun var olduğuna veya olayların doğal seyrinde bir sonucun gerçekleşeceğine dair farkında olma durumudur. Metinde geçen “bilmek” ve “bilerek” kavramları buna göre yorumlanacaktır.” (Uluslararası Ceza Divanı Statüsü m.30)
Ayrıca UCD tüzüğünde “Cezai Sorumluluğun Kalktığı Haller” başlığında altında akıl hastalığı veya kusuru, kendi isteği ile meydana gelmemiş olan sarhoşluk hali ve ölüm tehdidinden veya devam etmekte olan ciddi bedensel zarardan kaynaklanan zorlama(icbar) numerus clauses olarak sıralanmıştır.(Uluslararası Ceza Divanı Statüsü. m.31)
Soykırım suçunda herhangi bir gruba mensup olan kişilerin öldürülmesi soykırım suçunun oluşması için yeterli değildir. Bu suçun oluşması için failin ayrıca bahsettiğimiz özel kast unsurunun varlığını da aramak gerekir. Aksi halde eğer özel kast unsurunun varlığı olmazsa bu suç soykırım suçuna sebebiyet vermez.
- B) Maddi Unsur: Actus Reus
“Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
- a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
- b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar
verilmesi;
- c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı
hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
- d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;
- e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek;” (SSÖCS, m.2)
Gruba Mensup Olanların Öldürülmesi
Bu suç fiili, soykırım suçunun en belirgin özelliğidir. Bu suçu gerçekleştirenlerin asıl amacı grup üyelerini yok etmektir. Özel kast ile bu fiilin işlenmesihalinde tek kişinin ölümü bile bu suçun oluşması için yeterlidir.[15] Sadece grup üyelerininöldürmek değil, ölümüne yol açmak da özel kastın varlığı halinde soykırım suçunuoluşturan fiiller arasındadır.[16]
Grup Mensuplarına Ciddi Surette Bedensel veya Zihinsel Zarar Verilmesi
Grup üyelerinin bedensel ve zihinsel bütünlüğüne zarar verme ifadesiyle söylenmek istenen, sağlığa ağır bir şekilde zarar verme, sakatlanma, iç ve dış organlarının ağır bir şekilde yaralanması anlaşılmaktadır Grup üyelerinde ciddi bedensel ve zihinsel bütünlüğüne zarar vermenin kalıcı ve telafisi imkansız olması gerekmez. Onun için işkence, cinsel şiddet, tecavüz, sınır dışı etme gibi fiiler de bu suç fiillerinin uygulama şekillerini oluşturabilir. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda Uluslararsı Ceza Mahkemesi içtihatlarında da yer verilmiştir.
Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek
Soykırım suçunun bu şekline baktığımızda, önceki bentlerden farklı olarak grup üyesi bireyleri değil de doğrudan grubu hedef almaktadır. Failin, grup üyelerini derhal öldürmeye çalışmaz ama ifade edilen şekilde fiziksel olarak yok edilmesi şeklinde suç oluşmaktadır. Grubu normalin altında yaşam koşullarıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Giyim, gıda, uygun barınma, tıbbi bakım ve hijyen gibi imkanlardan yoksun bırakma örnek olarak verilebilir. Nazilerin toplama kamplarında Yahudilere yaptıkları muameleler çarpıcı örneklerdendir.
Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak
Suç fiilinde tedbirler almak ifadesi kullanılmıştır. Zorlama unsurunun gerekliliğine değinilmiştir. Şöyle belirtmek gerekirse suçun oluşması için başarıya ulaşması gerekmemektedir. Gerekli tedbirler alınarak da bu suç işlenmiş hale gelmektedir. Ruanda MCM Akeyasu Kararı’nda cinsel sakatlanmaları (sexual mutiliation); kısırlaştırma uygulamalarını, zorla doğum kontrolünü, cinslerin ayrılmasını ve evliliklerin yasaklanmasını grup içinde doğumları önleyecek tedbirler olarak değerlendirilmiştir.[17]
Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek
Soykırım suçunun maddi unsurlarından sonuncu fiili olan gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek. Bu suç fiilinde 18 yaşından küçük kişilerin bir gruptan başka bir gruba zorla nakledilmesidir. Buradaki amaç, grubun çocuklarını ailelerinden, kültürlerinden, geleneklerinden kopararak yaşadığı grubun coğrafyasından alınıp başka bir gruba zorla nakledilip oradaki baskın ortamda yeni bir kimliğe bürünmesidir. Bu suç fiili aynı zamanda biyolojik soykırım olarak da anılır.
TÜRK CEZA KANUNU’NDA SOYKIRIM SUÇU
“(1) Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:
- a) Kasten öldürme.
- b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.
- c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.
- d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.
- e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.
(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.“ (TCK, m.76)
Soykırım Sözleşmesi B.M. Genel Kurulu’nda 9 Aralık 1948’de imzaya açılmış,Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından da23.03.1950 tarihinde onaylanmıştır.[18] Soykırım Sözleşmesi’nin 5. maddesi ise tarafdevletlere bu suçu önleme vecezalandırma yükümlülüğü getirilmiş, Sözleşme’yi onaylayanTürkiye Cumhuriyeti Devleti ise 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 SayılıT.C.K.’nın 76. maddesinde “Özel Hükümler” başlıklı İkinci Kitabın “Uluslararası Suçlar”adını taşıyan Birinci Kısmının “Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar” başlıklı BirinciBölümü’nde yer vermiş ve eski Türk Ceza Kanunu’nda bulunmayan bu suçlar düzenlenerekyükümlülüğünü yerine getirmiştir.[19]
Soykırım Sözleşmesi ile 5237 sayılı TCK’nın 76. maddesini karşılaştırdığımız zaman Türk mevzuatı, Soykırım Sözleşmesi’ne göre suçu biraz farklılaştırıp daralttığını görmekteyiz. Bu farklılıkların başlıcası, Sözleşme’de soykırım suçunun tanımında suçun oluşabilmesi için fiilin “[…]herhangi bir planın icrası suretiyle[…]” işlenmesine değinilmiştir. Ceza kanunumuzda ise soykırım suçunun unsurlarının ancak bir plan dahilinde işlenmesi ile oluşacağını belirlemiş ve suçun uygulama alanını daraltmıştır. Öğretide de TCK’nın Soykırım Sözleşmesi’nin “imha kastı” yaklaşımından uzaklaşıp “bir planın icrası”nın gerekliliğinin öngörülmesinin maddenin uygulama alanını daraltıcı bir etki doğuracağı kabul etmektedir.[20]
SOYKIRIMA İLİŞKİN ULUSLARARASI MEKANİZMALAR
Toplumlar arasındaki ve yoğun ilişkilere bağlı olarak, bazı suçların uluslararası kamu düzenini ihlal etmesinden ötürü, söz konusu suçların uluslararası hukuk çerçevesinde yargılanabileceği kanaat oluşmuştur.[21] II. Dünya Savaşı’nın ardından, 8 Ağustos1945’de yapılan Londra Antlaşması’nın 2. maddesine göre, Nürnberg Askeri Ceza Mahkemesi, 19 Ocak 1946 tarihli bir Kararnameylede Uluslararası Uzakdoğu Askeri Ceza Mahkemesi II. Dünya Savaşı’nı kazanan devletlertarafından kurulmuştur.[22]
Nürnberg ve Tokyo Uzakdoğu Uluslararası Ceza Mahkemesi
Nürnberg ve Tokyo Uzakdoğu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin her ikisi de, sadeceII. Dünya Savaşı sırasında işlenen suçları kovuşturmak için galip devletler tarafındankurulmuş, ad hoc (özel), olağanüstü, jürili olmayan ve yargılamaların toplu olarakyapıldığıaskeri mahkemelerdir.[23] Nürnberg Mahkemesi için yapılan olumsuzeleştirilerden biri; yapılan yargılamalarlagüçlünün güçsüze iradesini dayattığı,eleştirilerden en büyüğü ise “kanunsuz suç ve cezaolmaz” evrensel ilkesinin ihlaledilerek, geçmişe dönük kanunlaştırma yapıldığıdoğrultusundadır.[24] NürnbergMahkemesi için yapılan olumlu bir eleştiri ise, Statüsü’nde var olan,uluslararası cezahukuku suçlarının, daha sonra kurulmuş olan bütün uluslararası cezamahkemelerinin statülerine örnek teşkil etmesidir.[25] Tokyo Uzakdoğu Uluslararası Ceza Mahkemesi, Nürnberg Mahkeme’sinden farklıolarak, Müttefik KuvvetleriBaşkomutanı tarafından yayınlanan 19 Ocak 1946 tarihli birkararnameylekurulmuştur. Yargı yetkisine; Statüsü’nün 5. maddesinde yer alan barışakarşı suçlar, konvansiyonel savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar girer.[26] Aslına bakıldığı zaman bu Mahkemeler’in görünürdeki amacı bozulan dünya düzenini düzgün bir konuma getirmek, adaleti sağlamak olsa da, asıl amacı mağlup devletlerin yöneticilerinden ve üst düzey komutanlarından intikam almaktır.
Ad Hoc Mahkemeler
Ad Hoc Mahkemeler; B.M. Güvenlik Konseyi kararları ile kurulmuş, gerçekleştirilen bazı fiilerin neticesinde kurulan ve sadece bu fiillerin gerçekleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan olayların faillerini yargılamakla görevlendirilmiş olan geçici ve sivil mahkemelerdir.[27] Kanımca Soykırım Sözleşmesi’nin en önemli eksikliklerinden biri olan, suçu işleyen faillerinin cezalandırılmasını sağlayan bir yargı merciinin olmamasıdır. Başka bir anlatımla, yenilen ve yenen ayrımının yapılmadığı, tarafsız ve bağımsız bir Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin olmamasıdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulana kadar iki defa kurulan bu Mahkemeler, Statü ve yetkileriyle, kurulması düşünülen daimi Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulması için başı çekmiş ve örnek olmuşlardır. Özellikle Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin başarılı olması Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş çalışmalarının hızlanmasına sebep olmuştur.[28]
-Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi
-Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi
Uluslararsı Ceza Mahkemesi
Uluslararası suçlar sadece suçun işlendiği ülkede değil, bütün uluslararası toplumun menfaatlerini tehlikeye sokan, suçun işlenmesinden dolayı başka ülkelerde de doğrudan olmasa bile, bütün ilkelerin güvenliğini tehdit eden suç tipidir.
Ulusal mahkemelerin uluslararası alanda suç işleyen failleri gerektiği gibi yargılayamamalarından dolayı uluslararası alanda bir ceza mahkemesine ihtiyaç doğmuştur. 1994 yılında B.M. Genel Kurulu uluslararası bir ceza mahkemesi kurulması yönündeki çalışmalarını hızlandırmış ve 1995yılında iki ayrı oturumda toplanan Özel Komite’yi oluşturmuştur. Bu Özel Komite B.M. Genel Kurulu’na uluslararasıceza divanının kurulması için ön araştırma yapacak, birHazırlık Komitesi kurulmasını tavsiye etmiş, B.M. bu öneriyi kabul etmiş ve Aralık1995’de Hazırlık Komitesi kurulmuştur.[29] B.M. Genel Kurulu’nun talebiyle Uluslararası Hukuk Komisyonu, Uluslararası Ceza Mahkemesi Taslak Statüsü’nü veraporunu hazırlamıştır.1994 yılında B.M. Genel Kurulu’na sunulan bu Taslak Statü verapor, Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’nün temelini oluşturmuştur.[30]
Diğer Uluslararası Araçlar
– B.M. Güvenlik Konseyi
-Uluslararası Adalet Divanı
Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 9. maddesine göre; tarafdevletlerarasında çıkan uyuşmazlıklar, ilgili devletlerden birinin talebi üzerine veilgili devletlerin Sözleşme’ye çekince koymamaları şartıyla Uluslararası AdaletDivanı’nınönüne getirilebilir.[31]
–Ülkesel ve Bölgesel Araçlar
RUANDA SOYKIRIMI
Ruanda Soykırımı, Ruanda’da 1994 yılında yaklaşık yüz gün içinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu’nun aşırı Hutular tarafından öldürülmesi olayıdır. Katliam, Tutsi destekli isyancı Ruanda Vatansever Cephesi lideri Paul Kageme’ye bağlı güçlerle, Hutu ağırlıklı hükümetin düşürülmesi ile son buldu. Ardından yönetimden güç alan Tutsilerin öç bahanesiyle saldırması sonucu yüzbinlerce Hutu, komşu Zaire’ye (Kongo Cumhuriyetine) sığındı. Fransa, soykırımı gerçekleştiren Hutu hükümetinin o dönem içerisinde en yakın dostu ve destekçisi olması sebebiyle Ruanda Soykırımı’ndan en fazla sorumlu tutulan ülkedir.
Ruanda Soykırımının devamı için: https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Ruanda_Soyk%C4%B1r%C4%B1m%C4%B1
SONUÇ
Bu çalışmamızda soykırım suçunun kökenine, soykırım suçunun unsurlarına, Soykırım Suçunun Yasaklanması ve Cezalandırılması dair Sözleşme’ye, uluslararası yargı mekanizmalarına ve mahkeme kararlarına değindik.
Soykırım kavramının detayına inince, hukuksal açıdan bakıldığı zaman yaklaşık yarım yüzyıl gibi bir zaman diliminde karşılaşmaktayız. Nazilerin işgal altındaki bölgelerde, yaptıkları insanlık dışı faaliyetlerle dünyanın gündemine oturdu. Bunun ardından II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra B.M. öncülüğünde 1948 yılında toplanan dünya milletleri, Soykırım Sözleşmesi’ni imzalayarak soykırım suçunu tanıdılar. Soykırım, Milletlerarası Hukuk bağlamında ilk kez BM Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarih ve 96(I) sayılı kararı ile açıkça suç kabul edilmiştir. Sözleşme’nin imzalanıp yürürlüğe girmekle birlikte maalesef ki uluslararası alanda bu suçu önleyecek ceza mekanizmasının bulunmamasından dolayı uzun bir dönem pasif kalmıştır.
Faaliyetleriyle bütün insanlığı derinden etkileyen soykırım ve soykırım gibi uluslararası insanlık dışı suçlarla, bir ülkenin mücadele edebilmesi amacıyla ulusal mevzuatlarının bir parçası haline gelip büyük bir özenle üzerinde durulması gereken bir konudur.
KAYNAKÇA
Yararlanılan Dergi ve Makaleler
– https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/what-is-genocide
– http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/219.pdf
– https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/105287
– https://cdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=vnakun-makale.pdf
– http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2010-90-641
Alıntılar
[1] Lemkin, Raphael, “Axis Rule in Occupied Europe: Laws of Occupation-Analyses of Government- Proposals for Redress“, Carnegie Endowment for International Peace, Washington, D.C, 79 (1994).
[2] Duran, Batuhan, Soykırım Suçunun Uluslararası Hukukta ve Yeni Türk Ceza Kanununda Düzenlenişi, YüksekLisans Tezi, T.C., Marmara Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalı, İstanbul, 2007, s. 3,Bilgi için bkz. www.yok.gov.tr
[3] Lemkin, s.79,80; Schabas, William A., “Uluslararası Ceza Mahkemesine Giriş”, Çeviren: Gülay Arslan, Cambridge University Press, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, İkinci Basım, 54 (2004)
[4] Than de Clarei / Shorts, Edwin, “İnternational Criminal Law and Human Rights” , Sweet and Maxwell Publishing Limited, London, 66 (2003).
[5] M.Semih Gemalmaz, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş,6.Baskı, İstanbul, Legal Yayıncılık, 2007, s.710-716.
[6] SSÖCS (Convention on Prevention and Punishment of The Crime of Genocide) İngilizce metni için bkz. http://www.unhchr.ch/html/menu3/b/p_genoci.htm (10 Şubat2009)
[7] 23 Mart 1950 tarih ve 5630 sayılı Onaylamayı Uygun Bulma Kanunu, 29 Mart 1950 tarih ve 7496 sayılı RG’de yayınlanmıştır. http://www.uhdigm.adalet.gov.tr/cezacok.htm. (6 Nisan 2008)
[8] Gemalmaz, a.g.e., s.732
[9] Hüseyin Pazarcı, Milletlerarası Hukuk, Ankara, Turhan Kitapevi, 2003, s. 81.
[10] Sinan Kocaoğlu, “Uluslararası Ceza Hukuku Ve 5237 Sayılı Türk Ceza KanunuBağlamında Soykırım Suçu”. , http://www.turkhukuksitesi.com/makale_217.htm, (6Nisan2008)
[11] Sevin Toluner, “Soykırım Nedir? Ne Değildir? Konulu Konferansa Katkı”, Milletlerarası Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları, Beta Y., İstanbul, 2004, s.584.
[12] The Prosecutor v. Jean Paul Akayesu, Judgement, ICTR-96-4-T,T.Ch.I, 2 September 1998, para. 511.
[13] The Prosecutor v. Radislav Krstic, Judgement, IT-98-33, T. Ch. I, 2 Ağustos 2001, para. 551.
[14] Tezcan / Erdem / Önok, Ceza Özel Hukuku, s. 72.
[15] Parlar / Hatipoğlu, s. 1203.
[16] Tezcan / Erdem / Önok, Uluslararası Ceza Hukuku, s. 529.
[17] Kocaoğlu, a.g.m.
[18] Ökçün, Gündüz / Ökçün, Ahmet, Türk Antlaşmaları Rehberi, Sermaye Piyasası Kurulu, Ankara, 1997, s. 41, Bilgi için bkz. 29.03.1950 tarihli Resmi Gazete, No: 7469, Düstur, III, 31, 1941.
[19] Turhan, Faruk, “Yeni Türk Ceza Kanununda Uluslararası Suçlar”, Bilgi için bkz. http://www.ceza_bb.adalet.gov.tr/makale.htm (Çevrimiçi; 15.01.2010), Parlar, Ali / Hatipoğlu, Muzaffer, Türk Ceza KanunuYorumu, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2008, s. 1199.
[20] Donay Süheyl / Kaşıkçı, Mahmut, Açıklamalı- Karşılaştırmalı- Gerekçeli 5237 Sayılı Ceza Kanunu ve Yürürlük Kanunu, İstanbul 2004, s.108.
[21] Halatçı, s. 58.
[22] Önok, s.40 – 42.
[23] Önok, s. 41, 42.
[24] Çınar, s. 15; Tezcan / Erdem / Önok, Uluslararası Ceza Hukuku, s. 330, 331.
[25] Çınar, s. 15.
[26] Çınar, s. 16.
[27] Güller / Zafer, s.10.
[28] Önok, s.55.
[29] Önok, s.87,88.
[30] Güller / Zafer, s. 17.
[31] Başak, s. 75, 76.